Beni Takip Edin !

Radikal, 12 Kasım 2006

13 Kasım 2006’da İstanbul’da yapılacak “Medeniyetler İttifakı Üst Düzey Grubu” toplantısında, Türkiye’nin eşbaşkanlığını yaptığı
‘Medeniyetler İttifakı’ girişiminin nihai taslağı kamuoyuna açıklanacak.

 

13 Kasım 2006’da İstanbul’da yapılacak “Medeniyetler İttifakı Üst Düzey Grubu” toplantısında, Türkiye’nin eşbaşkanlığını yaptığı
‘Medeniyetler İttifakı’ girişiminin nihai taslağı kamuoyuna açıklanacak. Bu yazı söz konusu girişimin nasıl ortaya çıktığını, Türkiye’nin bu girişime katılma nedenlerini ve söz konusu girişimi bekleyen sorunları analiz edecek.
11 Mart 2004’de El-Kaide’nin İspanya’nın başkenti Madrid’de gerçekleştirdiği terör saldırısı ve bu saldırıda 191 kişinin ölmesi, saldırıdan üç gün sonra yapılan seçimleri Luis Rodriguez Zapatero’nun kazanmasına ve Zapatero’nun terörle savaşta şiddet yerine diyaloğu bir politika olarak benimsemesine giden süreci başlattı. Zapatero önce Irak’taki İspanyol askerlerini çekeceğini açıkladı ve ardından 21 Ekim 2004’te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Batı ile Müslüman dünya arasında bir Medeniyetler İttifakı kurulmasını önerdi. Bu öneri üzerine Aralık 2004’de BM ve İspanya temsilcilerinden oluşan ve inisiyatifin ilk taslağını oluşturmakla görevlendirilen küçük bir grup kuruldu.
Temmuz 2005’te BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın bir Müslüman ülkeyle birlikte hareket etmesi tavsiyesi üzerine Zapatero, kültürel olarak İslami, politik olarak Batılı bir ülke olan Türkiye başbakanı Erdoğan’a ortak başkanlık önerisinde bulundu. Önerinin kabul edilmesiyle Türkiye girişime dahil oldu ve bu tarihten sonra girişimi tabiri caizse İspanya’dan daha fazla sahiplenmeye başladı. Türkiye’nin girişimin eşbaşkanlığını üstlenmesinin ardından BM, 14 Temmuz 2005’te Medeniyetler İttifakı girişiminin resmen başladığını açıkladı. Fakat Batı dünyasından girişime ilişkin etkin bir destek gelmemesi Erdoğan’ın inisiyatifin önemine ilişkin bir konsensüsün oluşmamasından şikayetçi olmasına neden oldu ve Erdoğan o dönemde göçmen isyanlarıyla boğuşan Fransa’yı girişime destek vermemekle suçladı.
Medeniyetler İttifakı, ilk toplantısını 27-29 Kasım 2005 tarihlerinde İspanya’nın Palma de Mallorca kentinde gerçekleştirdi. Toplantıda odaklanılan temel konu terörizm ve bu sorunun nasıl önüne geçilebileceğiydi. Türk tarafının üzerinde durduğu nokta terörizm ve İslam’ın özdeşleştirilmesi tehlikesini taşıyan “İslami terörizm” nitelemesinin yanlışlığıydı ve Erdoğan yaptığı konuşmada terörizmin dini olmadığını temel sorunun diyalog eksikliğinden kaynaklandığını vurguladı. 25-28 Şubat 2006 tarihleri arasında Katar’ın Doha kentinde yapılan ikinci toplantıya ise Fransa’daki göçmenlerle Fransız polisi arasında yaşanan çatışmalar damgasını vurdu.
Bu toplantının ardından Türk tarafı girişimin dünya çapında kabul görmesi için yoğun bir çaba sarf etti ve hükümet yetkilileri katıldıkları hemen her uluslararası toplantıda Medeniyetler İttifakı’nın öneminden bahsetmeye başladı. Gül 11 Mart 2006’daki AB Dışişleri Bakanları toplantısında, Erdoğan 28 Mart 2006’da Sudan’ın başkenti Kartum’daki Arap Ligi Zirvesi’nde ve 20-21 Mayıs’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda Medeniyetler İttifakı’nı gündeme getirdi ve bu ittifakın desteklenmesi gerektiğinin altını çizdi. Mayıs 2006’da Dakar’da yapılan Medeniyetler İttifakı’nın üçüncü toplantısının ardından da özellikle Erdoğan ve Gül katıldıkları uluslararası toplantılarda girişime yönelik destek aramaya devam ettiler.
İttifaka dahil olma nedenleri
28 Şubat sürecinin bir sonucu olarak “çatışmacı olmayan ve konsensüs arayıcı” bir duruş benimseyen AKP’nin bu konumu dış politikaya da yansıdı ve Medeniyetler İttifakı gibi barışçıl bir girişimi sahiplenmesine neden oldu. AKP’nin 28 Şubat öncesindeki İslamcı hareketlerin anti-Batıcı ve Ortodoks İslamı savunan tutumunu terk etmesi ve bu durumun bir sonucu olarak Batı dünyası ile ittifak kurabilecek bir algılamaya sahip olması da ikinci neden olarak gösterilebilir.
Medeniyetler arasında olası ittifakta Türkiye’nin köprü rolü üstleneceğini savunan AKP dış politika danışmanı Ahmet Davutoğlu ve AKP milletvekili ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın, Ankara’nın böylesi bir girişme dahil olmasında etkin bir rol üstlendi. Son olarak Avrupa Birliği süreci de Türkiye’yi girişime katılmaya iten nedenler arasında sayılabilir. Zira AKP liderleri Türkiye’nin üstleneceği böylesi bir misyonun ülkenin AB’ye girmesini kolaylaştıracağına inanıyor.
Genel değerlendirme
Medeniyetler İttifakı, Türk dış politikası açısından yeni bir perspektif. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren Batı’ya dönük bir politika izleyen ve İslam ülkelerine mesafeli duran Ankara, bu girişime dahil olarak bir anlamda İslam dünyasının sözcülüğünü üstlenmiş oldu. Bu tavır Türkiye’nin Batılı değil İslami bir ülke olduğunu deklare etmek anlamına geldiğinden, bu girişim geleneksel “Batılı ülke” algılamasını bir anlamda tersine çeviriyor. İkincisi, Türkiye, tarihinde ilk kez global bir oluşumun önderliğini üstlendi. Ankara, Bağdat Paktı ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği gibi bölgesel oluşumlara önderlik etse de, daha önce hiçbir uluslararası oluşumda öncü rol üstlenmemişti.
Öte yandan, girişim geleceği açısından bazı tehditlerle karşı karşıya. İlk olarak, girişimin ortak başkanları olan Türkiye ve İspanya’nın Medeniyetler İttifakı’ndan farklı beklentileri var. İspanya inisiyatif aracılığıyla global terörizmin engellenmesine çalışırken, Türkiye AB üyeliği örneğinde olduğu gibi uluslararası arenada prestijini artırmak dolayısıyla girişimden stratejik bir kazanç sağlamayı daha fazla öne çıkarıyor. İkincisi ise, girişimin ABD gibi küresel güçler tarafından manipüle edilme olasılığıdır. Nitekim 14 Şubat 2006’da ABD Dışişleri Bakanı, Medeniyetler İttifakı’nın Washington’un Ortadoğu ile ilgili politikaları ile uyumlu olmasını umut ettiğini belirtti.
Bu pratik sorunların yanı sıra Medeniyetler İttifakı girişimi medeniyet ifadesinden tam olarak neyin kastedildiğinin belli olmaması, ittifak kavramının daha çok askeri bir anlam ihtiva etmesi, girişimin İslam ve Hıristiyan dünyaya odaklanarak Yahudilik, Budizm ve Konfüçyizm başta olma üzere diğer medeniyetleri ikinci planda bırakması gibi sorunlarla da karşı karşıya. Daha da önemlisi ittifak kendini “medeniyetler çatışması” söyleminin ötekisi olarak kurduğundan dolayı, paradoksal olarak etkinliği medeniyetler arası çatışmanın gündemde kalmasına bağlı olacaktır.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.