Beni Takip Edin !

Künye: Ali Balcı ve Cahit Çelik, “Turkey’s Military Power in the 2000s: An Assessment for Measurement Methods”, Turkish Policy Quarterly, Summer 2019, 18(2): 101-111

Özet: Ana akım uluslararası ilişkiler teorileri, ülkelerin askeri kapasitelerinin ölçülmesine büyük önem vermektedirler. Singer’in “Savaş Korelasyonu” projesi yıllardır en popüler ölçüm yöntemi olmasına rağmen güvenirliği giderek daha fazla sorgulanmaktadır. Türk siyasal hayatı üzerine çalışan pek çok araştırmacı ya Singer’in veri setini, ya da askeri personel sayısı ve askeri harcamalar gibi brüt askeri göstergeleri kullanmaktadır. Bu makale, bu tür brüt verilerin kullanılmasının eksikliklerini göstermeyi amaçlamakta ve 2000’lerde Türkiye’nin değişen askeri kapasitesinin ölçülmesinde bazı alternatif yöntemler sunmaktadır.

Önde gelen uluslararası ilişkiler teorisi olan Realizm’e göre, askeri güç farklılıkları uluslararası politikaları anlamada büyük önem taşımaktadır. Güç geçişi ve hegemonyacı istikrar teorileri de uluslararası sistem içindeki devletlerin askeri güçlerindeki dalgalanmalara bakmaktadır. David A. Lake’in 2009’daki kitabının yayınlanmasından bu yana, hiyerarşi teorisi uluslararası ilişkiler araştırmacıları arasında oldukça popüler hale gelmiş ve hiyerarşik düzenler tanımlanırken öncelikli olarak devletlerin askeri gücüne bakılmasına yol açmıştır. Hiyerarşi yaklaşımına göre, materyal kapasite (askeri ve ekonomik güç) önemlidir; çünkü “hiyerarşik düzen” devletler arasında “kapasitenin dağılımı ile eş anlamlı”[1] olarak kullanılmaktadır. Bu şekilde, hiyerarşi araştırmacıları, lider devleti ve onun astlarını hiyerarşik bir düzende konumlandıran şeyin materyal kapasitenin dağılımı olduğunu ifade etmektedirler. Lider devletin güç kapasitesi, düzenin kurallarının uygulanmasında ve normalden sapan davranışların cezalandırılmasında kilit rol oynadığından, söz konusu hiyerarşik düzen içindeki devletlerin askeri gücündeki değişikliklere bakmak birincil öneme sahiptir.

Türkiye’nin dünya siyasetindeki statüsünün değerlendirilmesindeki kilit önemine rağmen, askeri gücü tahmin etmek, zayıf ölçüm yöntemleri nedeniyle özellikle zordur. Geleneksel çalışmalar ağırlıklı olarak savunma harcamalarına ve askeri personel sayılarına dayanmaktadır. Türkiye’nin materyal gücünün değerlendirilmesinde son çalışmalar giderek artan bir şekilde David Singer’in, Savaş Korelasyonu (Correlates of War – CoW) veri setini kullanmaktadır. Elinizdeki makale alternatif ölçüm yöntemleri önermekte ve Türkiye’nin askeri kapasitesinin 2000’li yıllardaki gelişimini örnek olay incelemesi olarak sunmaktadır. Bunu yaparken, makale ilk olarak Türkiye’nin yerli savunma sanayii arayışının kısa bir arka planını sunacaktır. İkinci olarak, Savaş Korelasyonundaki savunma harcamalarının ve askeri personel verilerinin Türkiye’nin askeri gücünün değerlendirilmesinde neden yanıltıcı olabileceğini göstermeye çalışacaktır. Ardından, Türkiye’nin 2000’lerde değişen askeri kapasitesini daha iyi ölçmek adına iki tamamlayıcı yöntem olarak net askeri kaynak verilerini ve savunma sanayi verilerini sunacaktır.

Kısa Bir Tarihsel Arka Plan

Türkiye’nin ABD düzenindeki yeri, yani NATO’daki konumu, öncelikli olarak göreli güç kapasitesi ile belirlenmiştir. Askeri olarak zayıf bir ülke olan Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyet tehditlerine karşı korunma sağlamak için ABD liderliğindeki düzene katıldı. O zamandan beri, Türkiye’nin askeri kapasitesi büyük ölçüde ABD yardımlarına bağlı kaldı. ABD’li politika yapıcılar Türkiye’yi kendi çıkarlarına karşı davranmaya zorladıklarında, Ankara özerkliğini artırmak amacıyla yerli savunma sanayiine yatırım yaptı. Bu nedenle,  ABD’nin 1974 yılındaki silah ambargosunun ardından Türkiye’nin birçok yerli savunma şirketini devreye alması bir tesadüf değildir.[2] Gülay Günlük Şenesen’in haklı bir şekilde ifade ettiği gibi, ABD ambargosu “askeri yardımlara getirilen kısıtlamaları önlemek için silah üretiminde kendi kendine yeterli olma ihtiyacı bilincini”[3]yarattı. ABD o zamanlar “Türkiye’nin askeri teçhizatının yüzde 90’ından fazlasını”[4] sağlıyordu ve bu nedenle Ankara yerli savunma sanayiine yatırım yapmaya karar verdi. Bu yeni motivasyonun bir parçası olarak, ASELSAN 1977’de askeri elektronik parçalar üretmeye başladı.[5]1980’lerin ortalarında, Türk Uçak Sanayii Anonim Ortaklığı (TUSAŞ) ve Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TAI) gibi birçok askeri şirket, Türkiye’nin yerli savunma sanayiine katıldı.

Aynı motivasyon, 1990’lı yıllarda Türk politika yapıcılarını etkiledi. Almanya ve ABD tarafından uygulanan kısmi silah ambargosu sonucunda Türk Silahlı Kuvvetleri, terör örgütü PKK ile mücadelesini arttırmak için bir askeri modernizasyon projesi başlattı. Bu projeye paralel olarak, Türkiye yalnızca İsrail’den yeni askeri teçhizat satın almakla kalmadı, aynı zamanda savunma sanayisini geliştirmek için İsrail ile işbirliği de yaptı. 2000’ler diğer önemli gelişmelere de tanık oldu. 2001 ekonomik krizinin ardından, 2001’de 200 milyar dolardan 2013’te 950 milyar dolara ulaşan GSYİH artışının gösterdiği gibi,[6] Türkiye ekonomisi iyi bir performans sergiledi.[7]Türkiye’nin ekonomik kapasitesindeki bu büyük iyileşme, Türkiye’nin askeri kapasitesinin daha fazla gelişmesinin temelini oluşturdu. Sonuç olarak, 2010’lu yıllarda Türkiye, yerli savunma sanayii ivmesi ve silah kaynaklarının çeşitlendirilmesi sonucu ABD askeri yardımına nispeten daha az bağımlı hale geldi.

Türkiye’nin Ulusal Kapasite Bileşik Endeks (CINC) Puanı

Bir ülkenin ulusal gücünü sistematik olarak değerlendiren mevcut birçok yöntem bulunmasına rağmen, bu yöntemlerden bazıları ulusal ahlak ve ulusal karakter gibi ölçülemez göstergelerin dahil edilmesi nedeniyle güvenilirliklerini yitirmiştir.[8]Nesnel bir değerlendirme yapmak için araştırmacılar hesaplanamayan göstergeleri kendi ulusal güç formüllerinden çıkardılar. Örneğin, 1960’da Clifford German, nükleer kapasite (N), toprak (L), nüfus (P), endüstriyel yapı (I) ve askeri büyüklük (M) olmak üzere beş farklı ölçülebilir gösterge kullanarak ulusal gücü belirlemek için bir formül geliştirdi. Nükleer kapasite bu formülde, Ulusal Güç = N(L+P+I+M), çarpan etkisinden dolayı birincil öneme sahiptir.[9] David Singer 1972’de ölçülebilir göstergeleri kullanarak, dünyadaki büyük çaplı çatışmalarla ilgili ampirik veri toplayan Savaş Korelasyonu (Correlates of War – CoW) adlı bir araştırma projesi yayınladı. CoW projesinin bir parçası olarak, Singer, ulusal gücün istatistiksel bir ölçüsü olan Ulusal Kapasite Bileşik Endeksini (Composite Index of National Capability – CINC) yarattı. O tarihten beri, araştırmacıların büyük çoğunluğu devletlerin materyal kapasitelerini tahmin etmek için CINC’yi kullanmaktadır. CINC, söz konusu herhangi bir ülkenin gücünü değerlendirirken, materyal kapasiteye dair altı farklı yıllık göstergeyi bir araya getirmektedir: askeri harcamalar, askeri personel sayıları, toplam nüfus, kentsel nüfus, demir ve çelik üretimi ve enerji tüketimi. Her bir ülke için bu göstergelerin kombinasyonu ülkelerin uluslararası sistemdeki yerini belirlerken, belirli bir ülke için bu göstergelerdeki yıllar içindeki değişim, güç geçişinin nasıl ve ne zaman gerçekleşeceğini değerlendirmek için kullanılır.

Şekil 1, Türkiye’nin puanlarını bölgesel devletlerin puanlarıyla karşılaştırmakta ve İran’ın puanlarının istikrarlı bir şekilde artmasına rağmen, diğer tüm ülkelerin puanlarının nispeten sabit kaldığını göstermektedir. Ayrıca, İran’ın CINC puanı 2012’de Türkiye’nin puanını aşmaktadır. Türkiye’nin CINC puanlarındaki değişime yakından bakıldığında ise, Türkiye’nin materyal gücünde 1998 yılına kadar istikrarlı bir artış, 1999 ve 2002 arasında keskin bir düşüş ve son olarak 2002’den sonra nispeten yavaş bir artış yaşandığı görülmektedir. Bu sonuçtan, bir araştırmacı, Türkiye’nin 2000’den 2012’ye kadar olan materyal kapasitesinde önemli bir gelişme olmadığı sonucuna varabilmektedir. Ayrıca, CINC puanları, Türkiye’nin 1998’deki materyal kapasitesinin 2012’deki materyal kapasitesinden daha iyi olduğunu göstermektedir.

Şekil 1[10]

Hangi göstergenin Türkiye’nin CINC puanındaki keskin düşüşe neden olduğunu anlamak için, her göstergedeki değişimlere ayrı ayrı bakabiliriz. Şekil 2, 1999 ve 2002 arasındaki en belirgin düşüşün askeri personel göstergesinde olduğunu açıkça göstermektedir. Söz konusu zaman diliminde nüfus, enerji tüketimi ve çelik üretimi artarken, askeri harcamalar ve askeri personel sayılarına dair göstergelerde keskin düşüşler yaşanmıştır. Şekil 2’deki askeri personel ve askeri harcamalara dair veriler, Türkiye’nin CINC puanındaki 1999 ve 2002 yılları arasındaki keskin düşüşü açıklamaktadır. Savaşların işgücü-yoğun olmaktan çıkıp sermaye-yoğun hale gelmesi sonucu insan gücünün öneminin son yüzyılda büyük ölçüde azaldığı göz önüne alındığında, asker sayısındaki dramatik düşüşün Türkiye’nin toplam puanına etkisi, CINC verilerinin güvenilirliği ile ilgili soru işaretlerine yol açmaktadır.

Şekil 2[11]

Son yıllarda birçok araştırmacı CINC puanlarının güvenilirliğini sorgulamaktadır.[12] Örneğin, yukarıdaki rakamlar söz konusu olduğunda askeri personel verileri, nüfusu kalabalık olan ülkelerin askeri kapasitelerini sistematik olarak abartmaktadır. İsrail ile Mısır arasında Şekil 1’de yapılacak bir karşılaştırma Mısır’ın İsrail’den çok daha güçlü olduğunu göstermektedir. Eğer bir ülke büyük bir ordu besliyorsa, savunma için daha fazla para ayırması ve bunun sonucunda da yüksek askeri harcama yapması gerekmektedir. Michael Beckley’in haklı olarak belirttiği gibi, “nüfusu büyük olan bir ülke, büyük miktarda üretim yapabilir ve büyük bir ordu kurabilir, ancak bu durum aynı zamanda servetini tüketecek ve ordusunu çıkmaza sokacak muazzam bir refah ve güvenlik yükü getirebilir ve yurtdışı güç projeksiyonu için ülkeyi çok az kaynakla bırakabilir.”[13] Öyleyse, Beckley’in eleştirisini de göz önünde bulundurduğumuzda, devletlerin güç kapasitelerini değerlendirirken CINC puanlarına nasıl güvenebiliriz?

CINC puanlarını çevreleyen sorulara rağmen, Türk siyasal hayatı üzerine çalışan araştırmacılar eldeki verileri kullanmaya devam etmektedir. Örneğin, Hatipoğlu ve Palmer, “Türkiye güçlendikçe, statükoyu değiştirmeye yönelik dış politika girişimlerine giderek daha fazla başvuracak”[14] şeklindeki hipotezlerini meşrulaştırmak için CINC puanlarını kullanmaktadır. Onlara göre, CINC puanları “Türkiye’nin kapasitesinin 2000’lerde büyük ölçüde arttığını güçlü bir şekilde ortaya koymaktadır.” Ancak, CINC puanlarını gösteren kendi şekilleri bunun aksini işaret etmektedir. Yukarıda Şekil 1’de görüldüğü gibi, Hatipoğlu ve Palmer’in şekli, 1999 ve 2002 yılları arasındaki keskin düşüşün ardından, Türkiye’nin 2008 yılındaki ulusal kapasite seviyesinin (0,0152), 1998 seviyesine (0,0165) ulaşamadığını göstermektedir. Bu nedenle, Hatipoğlu ve Palmer’in, 2000’li yıllarda Türkiye’nin 1990’ların sonlarında olduğundan daha güçlü olduğu sonucuna nasıl vardıkları açık değildir. Eğer Savaş Korelasyonundaki askeri harcamalar ve askeri personel verileri o kadar güvenilir değilse, söz konusu herhangi bir devletin askeri kapasitesini ölçecek başka göstergelere sahip miyiz?

Net Askeri Kaynak Verileri

Beckley’nin brüt veri yerine net veri kullanma tavsiyesine uygun olarak, askeri kaynakların net stoklarını güvenlik maliyetlerini düşürerek ölçmek mümkündür. Askeri personel ve askeri harcama ölçütlerine karşılaştırmalı bir bakış (Şekil 2), Türkiye’nin askeri kapasitesinin 2000’lerin tamamında arttığına işaret etmektedir. Bunun nedeni, büyük bir askeri personel bulundurma maliyetindeki keskin düşüşe rağmen, askeri harcamaların 2001 ve 2010 yılları arasında artmaya devam etmesidir. Türkiye’nin 2000’lerdeki askeri gücündeki gelişmenin basitçe nedeni askeri personelin ihtiyaç duyduğu kaynaklar minimumda tutulurken askeri harcamaların önemli oranda artış göstermesidir. Brüt askeri veriler büyük bir askeri personel bulundurmanın maliyetindeki düşüşü göz ardı ettiğinden, Türkiye’nin 2000’lerdeki CINC puanları Türkiye’nin askeri gücüne dair oldukça yanlış tahminler ortaya çıkarmaktadır.[15] Bu nedenle, Türkiye’nin net askeri kaynak verileri gösterge olarak, Türkiye’nin brüt askeri kaynak verilerinden daha iyidir. Ancak, genel savunma bütçesindeki maaşlar, ödenekler ve emeklilik ödemeleri gibi personel harcamalarının yüzdesi hakkında güvenilir veriler mevcut değildir.[16] Bu nedenle, Türkiye’nin net askeri kaynaklarını hesaplamak zor bir görevdir.

Net kaynak verilerinin olmamasına rağmen, üç göstergeye (GSYİH, askeri harcama ve GSYİH’ye göre askeri harcama) karşılaştırmalı bir bakış 2000’li yıllarda Türkiye’nin değişen askeri kapasitesinin daha net bir görüntüsünü sunmaktadır. Şekil 3, iki önemli çıkarım ortaya koymaktadır. Birincisi, GSYİH’ye göre yapılan askeri harcamalar 1990’lar boyunca nispeten sabit kalırken, 2000’li yıllarda dramatik bir şekilde düşmüştür. Savunma harcamaları yükünün genel bütçeye göre azalması, 2000’li yıllarda Türkiye ekonomisinin 1990’lı yıllara göre daha güçlü olduğuna işaret etmektedir. İkincisi, Türkiye devleti, 1999-2002 yılları arasında askeri personel sayısını azaltmış ve bu durum personel harcamalarında düşüşe yol açmıştır. Buna rağmen, askeri harcamalar özellikle 2001 ve 2008 yılları arasında artmaya devam etmiştir. Bu iki sonuç, Türkiye’nin 2000’li yıllar boyunca net askeri kapasitesinin arttığını açıkça ortaya koymaktadır. Bu, Savaş Korelasyonu veri setinin gösteremediği şeydir.

Şekil 3[17]

Yerli Savunma Sanayii Verileri

Hiyerarşik düzendeki alt ülkelerin hiyerarşinin lideri olan devlete askeri bağımlılıklarının ölçülmesi net askeri kaynak verilerinden daha açıklayıcı bir güce sahiptir. Araştırmalar, “büyük geleneksel silahların tedarik edilmesinin hegemonyacı ilişki kalıpları tarafından şekillendirildiğini”[18] göstermektedir. Bir alt devlet, bir hegemonun güvenlik hiyerarşisine yerleşmişse, o hegemondan silah satın alma olasılığı yüksektir. Böyle bir silah transferi alt devletlerin hegemona bağımlılığını ortaya çıkarır ve bunu pekiştirir. Bu bağımlılığı azaltmayı amaçlayan alt devletler ya yerli savunma sanayiine yatırım yaparlar,[19] ya da rakip hegemonlardan silah alırlar. Türkiye, 2000’li yıllar boyunca yerli savunma sanayiine yatırım yapmayı tercih etmiştir. Şekil 4, Türk yerli savunma sanayiinin, iç savunma ihtiyaçlarını karşılamadaki oransal değişimini göstermektedir. 1999’da yüzde 20’den 2018’de yüzde 67’ye yükselen savunma sanayii yerlileşme oranlarında 2006’dan başlayarak dramatik bir artış yaşanmıştır. CINC puanlarının aksine ve bazı eksik verilere rağmen, Şekil 4, Türkiye’nin askeri kapasitesinin 1990’larda sabit kalırken, 2000’lerde arttığını göstermektedir. Şüphesiz bu, Türk ordusunun ileri teknoloji ürünü alımlarında dış kaynaklara olan bağımlılığını azaltmıştır.

Şekil 4[20]

İlgili bir diğer gösterge ise yerli savunma sanayiinin uluslararası pazarlardaki kapasitesidir. Bu önemlidir, çünkü bu kapasite sadece yerli silahların rekabet gücünü göstermekle kalmaz, aynı zamanda Türkiye’nin alıcılar üzerindeki etkisini[21] de oluşturur. Türk savunma sanayiinin uluslararası pazarlardaki payı, bu sanayinin teknolojik gücünü göstermektedir. Bu da, CINC gibi standart ölçütlerin büyük ölçüde ıskaladığı, askeri gücün en önemli özelliğidir.[22] Aselsan, TAI ve Roketsan gibi devlet şirketleri ile Bayraktar gibi özel şirketler 2008’den sonra uluslararası pazarlara satışlarını çarpıcı bir şekilde artırdılar. SIPRI Silah Endüstrisi Veritabanına göre, Aselsan ve TAI 2010 ve 2014 yıllarında en çok satış yapan 100 şirket arasında yer almaktadır. Aynı veri tabanına göre 2017 yılında Aselsan en çok satış yapan şirketler listesinde 61. sırada yer alırken, TAI 70’inci olmuştur. Şekil 5, devlete ait üç şirketin özellikle 2008’den sonra küresel pazarda daha büyük bir paya sahip olduğunu göstermektedir.

Şekil 5[23]

Sonuç

Singer’in CoW veri setinden farklı olarak, net askeri kapasite ve yerli savunma sanayiinin iç askeri ihtiyaçları karşılama oranı, 2000’li yıllarda Türkiye’nin askeri kapasitesinde çarpıcı bir iyileşme olduğunu açıkça göstermektedir. Hatipoğlu ve Palmer’in de belirttiği gibi, askeri kapasitedeki çarpıcı bir iyileşme, statükoyu değiştirmeyi amaçlayan dış politika girişimlerine neden olmuştur. Bölgesel inisiyatiflerden daha önemli olarak, 2000’li yıllarda askeri kapasitesindeki önemli artış, Türkiye’nin ABD düzenindeki yerini ve rolünü değiştirmiştir. Sonuç olarak, Türkiye, bölgesel aktörlerle ilişkilerinde daha fazla özerklik talep etmeye başlamış ve ABD’nin dikte ve kurallarına meydan okumuştur. Askeri açıdan güçlü ülkeler dış korunma ihtiyaçları için kendi özerkliklerinden taviz vermeye daha az istekli olduklarından, Türkiye’nin değişen askeri kapasitesi Ankara-Washington arasındaki ilişkileri etkileyecektir.

Çeviren: Cahit Çelik


[1] David A. Lake, Hierarchy in International Relations (Ithaca: Cornell University Press, 2009), s. xi ve 61; Lake’in kitabı (önceki makaleleriyle birlikte), uluslararası ilişkiler alanındaki hiyerarşi yaklaşımının kurucu bir metnidir.

[2] Özellikle 1980’lerde, Türkiye, Türk savunma sanayinin temelini oluşturacak önemli yatırımlar yaptı. Türkiye’nin ilk zamanlardaki savunma yatırımları için, bkz, Hüseyin Bağcı ve Çağlar Kurç, “Turkey’s strategic choice: buy or make weapons?” Defence Studies, Cilt 17, Sayı 1 (2017), ss. 38-62.

[3] Gülay Günlük-Şenesen, “Turkey: The Arms Industry Modernization Programme,” içinde Herbert Wulf (ed.), Arms Industry Limited (Oxford: Oxford University Press, 1993), s. 255.

[4] Laurie Van Hook (ed.), “Foreign Relations of the United States, 1969–1976, Cilt XXX, Greece; Cyprus; Turkey, 1973–1976,” (Washington, DC: Government Printing Office, 2007).

[5] ASELSAN, Türk Silahlı Kuvvetleri için taktiksel askeri telsiz ve savunma elektroniği sistemleri üreten bir Türk şirketidir.

[6] Ziya Öniş ve Mustafa Kutlay, “Rising Powers in a Changing Global Order: the Political Economy of Turkey in the Age of BRICs,” Third World Quarterly, Cilt 34, Sayı 8 (2013), s. 1414.

[7] Emel Parlar Dal (ed.), Middle Powers in Global Governance: The Rise of Turkey (Cham: Palgrave Macmillan, 2018).

[8] Hans J. Morgenthau, Politics Among Nations: The Struggle for Power and Peace (New York: Alfred A. Knopf, 1978).

[9] F. Clifford German, “A Tentative Evaluation of World Power,” Journal of Conflict Resolution, Cilt 4, Sayı 1 (1960).

[10] J. David Singer, “Reconstructing the Correlates of War Dataset on Material Capabilities of States, 1816–1985,” International Interactions, Cilt 14, Sayı 2 (1988).

[11] Singer (1988).

[12] Örneğin bkz. Kelly Kadera ve Gerald Sorokin, “Measuring national power,” International Interactions, Cilt 30, Sayı 3 (2004), ss. 211-30; Michael Beckley, “The Power of Nations: Measuring What Matters,” International Security, Cilt 43, Sayı 2 (Fall 2018).

[13] Beckley (Fall 2018), s. 9.

[14] Emre Hatipoglu ve Glenn Palmer, “Contextualizing Change in Turkish Foreign Policy: the Promise of the ‘two-good’ theory,” Cambridge Review of International Affairs, Cilt 29, Sayı 1 (2016), s. 240; Değerlendirme amacıyla CINC puanlarını kullanan başka bir çalışma için bkz. Emel Parlar Dal, “On Turkey’s Trail as a ‘Rising Middle Power’ in the Network of Global Governance: Preferences, Capabilities, and Strategies,” Perceptions, Cilt 19, Sayı 4 (2014).

[15] Michael Beckley, Unrivaled: Why America Will Remain the World’s Sole Superpower (Ithaca: Cornell University Press, 2018), s. 16.

[16] Beckley (Fall 2018).

[17] GSYİH Endeksi ve Askeri Harcamalar Endeksi, cari GSYİH ile askeri harcamaların yüzdesi olarak oluşturulmuştur (2013’te en yüksek olduğunda %100 olarak alınmıştır). World Bank, World Development Indicators Database Archives, https://databank.worldbank.org/reports.aspx?source=wdi-database-archives-%28beta%29

[18] Srdjan Vucetic ve Atsushi Tago. “Why Buy American? The International Politics of Fighter Jet Transfers,” Canadian Journal of Political Science/Revue canadienne de science politique, Cilt 48, Sayı 1 (2015), s. 102.

[19] Edward A. Kolodziej, Making and Marketing Arms: the French Experience and its Implications for the International System (Princeton. Princeton University Press, 1987).

[20] Aytekin Ziylan ve diğerleri, Savunma Sanayi ve Tedarik (Ankara: TÜBİTAK Yayınları, 1998), s. 41; Aytekin Ziylan, Savunma Sanayi Üzerine (Ankara: 1999), s. 51; “2011 Faaliyet Raporu,” Savunma Sanayi Müsteşarlığı, 2011, http://www.sp.gov.tr/upload/xSPRapor/files/dcaoK+2011_Yili_Faaliyet_Raporu.pdf; “2014 Performans Programı,” Savunma Sanayi Müsteşarlığı, 2014, https://www.ssb.gov.tr/Images/Uploads/MyContents/
F_20170523144711700156.pdf; “Türk Savunma Sanayiinin 2016 Yılı Performansı,” Savunma Sanayii Başkanlığı, 2016, https://www.ssb.gov.tr/WebSite/contentList.aspx?PageID=48&LangID=1; “Binali Yıldırım: Savunmada yüzde 67 yerlilik oranına ulaştık,” Hürriyet, 18 Kasım 2018, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/
binali-yildirim-savunmada-yuzde-67-yerlilik-oranina-ulastik-41023130

[21] Keith Krause, “Military statecraft: Power and influence in Soviet and American arms transfer relationships,” International Studies Quarterly, Cilt 35, Sayı 3 (1991), ss. 313-36.

[22] Beckley, (Fall 2018).

[23] Veriler toplam satış gelirlerini ifade etmekte olup savunma gelirlerinin bunun içindeki payı yaklaşık olarak Aselsan için %97, TAI için %86 ve Roketsan için %100 civarındadır. “Türkiye’nin Birinci 500 Büyük Sanayi Kuruluşu, 1993-2017,” ISO 500, http://www.iso500.org.tr/iso-500-hakkinda/gecmis-yil-verileri/; “Yıllık Faaliyet Raporları,” ASELSAN, https://www.aselsan.com.tr/tr/yatirimci-iliskileri/yillik-faaliyet-raporlari; “Türk Havacılık ve Uzay Sanayi A.Ş.,” Fortune Türkiye, https://www.fortuneturkey.com/fortune500?yil=2017&fcode=tusas-turk-havacilik-ve-uzay-sanayi-as-F277882; “Roketsan Roket Sanayi ve Ticaret A.Ş.,” Fortune Turkey, https://www.fortuneturkey.com/fortune500?yil=2017&fcode=roketsan-roket-sanayi-ve-ticaret-as-F272821

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.