Sosyal bir vakıayı olduğu haliyle metne aktarmak, temsil etmek imkanlı bir şey değildir. Bu nedenle çarpıtmanın çemberinden geçmeden bir sosyal bilim imkanı yoktur. Kütüphanelerimiz doğruyu çarpıtan kitaplarla doludur ve bundan beri olan tek bir sosyal bilim kitabı arayıp bulamazsınız. Hatta bir adım daha ileri giderek şunu da eklemek lazım: zamanın düşünceyi disipline eden kurallarına uyan sosyal bilim metinleri en acımasız çarpıtmayı yaparlar. Çünkü sizi ikna etme ve saflarına katma imkanları daha güçlüdür.
O halde basit bir soruyla muhatabız: peki, sosyal bir olaya dair düşünmeyi ve yazmayı terk mi edelim? Daha farklı bir şekilde soralım: doğruyu olduğu haliyle yazıya döken bir sosyal bilim imkansız ise, neden bir olay hakkında düşünüp yazıyoruz? Çünkü, dünyaya dair bir tavır ortaya koymanın ve tam da bu nedenle “var olabilmenin” başka bir yolu yok. Bu durum, tavrınızın yanlışlığı, doğruluğu ya da ahlakiliğinden öte bir şeydir. Yine bu, o tavrınızın sizin özgür iradenizi yansıtıp yansıtmadığı ile de ilgili değildir. Dolayısıyla bir sosyal olguyu metne aktarmak onu çarpıtmaksızın imkansız olsa da, onu metne aktarmaya öyle ya da böyle kayıt altına almaya devam ederiz.
Tam da bu noktada bir sosyal vakıa üzerinde düşünmenin ve onu temsil etme biçimlerinin neden sınırlandırılamayacağı açığa çıkmış oluyor: çünkü en makul ve en kabul gören temsilinin dahi doğru bir temsil olduğundan mutlak olarak emin olma imkanımız yok. İşte bunun için bir sosyal vakıayı anlamaya mesai harcayanlar o sosyal vakıanın en yanlış temsiline de varsalar bunu yapmakta özgür olmalıdırlar. Bu özgürlüklerinin tek bir sınırı vardır, o da ulaştıkları bu temsili muhataplarına zor kullanarak (silahlı bir mücadeleye katılmadan notla tehdit etmeye kadar) doğru bir temsil olarak dayatma çabası.
İşte bu nedenle bir üniversite, mensubu olan akademisyenin fikrini dile getirme imkanını sağlamak ve bu imkanı savunmakla yükümlüdür. O fikir sahibinin suça bulaşıp bulaşmadığı, bir terör örgütü ile ilişkisi olup olmadığı yargının bulup ortaya çıkaracağı bir şeydir. Tekrar edelim, bir sosyal vakıayı belli bir şekilde temsil etmek kendi başına bir suç değildir ve üniversitenin asli fonksiyonu bu temsili dile getirme imkanının önündeki engelleri kaldırmaktır. Hele, yargının rolünü üstlenip bu dile getirmenin suç olduğunu tespit etmek ve bu suçun hükmünü vermek yapılmayacaklar listesinde ilk sıradadır.