Zaman, 11 Ekim 2011, s. 14 ve 17
Herkesin Mısır devrimine odaklandığı bir sırada gözden kaçan “küçük” bir ayrıntı vardı. Wikileaks, Filistin belgelerini yayınlamış ve Filistin meselesinde bir milat olabilecek ayrıntıları ifşa etmişti.
Kudüs’ten VAZGEÇİLDİ
15 Haziran 2008’de ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Filistin’in eski Başbakanı Ahmet Kurey ve İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni danışmanları ile birlikte Kudüs’te Inpal Hotel’de bir araya gelmişlerdi. Wikileaks bu toplantıda yapılan görüşme tutanağını sızdırmadan önce söz konusu görüşme bölgede yüzlercesi yapılan artık alışılmış toplantılardan biriydi. Kurey görüşmelerde, tarihte ilk kez olduğunu kabul ettiği bir öneriyi taraflara sunarak Jabal Abu Ghneim (Har Homa) hariç tüm Kudüs’ten vazgeçtiklerini açıklar. Filistin Yönetimi’nin görüşmelerden sorumlu temsilcisi Saeb Erekat, 30 Haziran’da İsrail tarafı ile Kral David Oteli’nde yaptıkları bir görüşmede “Tarihteki en büyük Kudüs’ü size öneriyoruz.” ifadelerini kullanmıştır. Erekat, bu ifadesini daha sonra Barack Obama’nın danışmanı David Hale ile 15 Ocak 2010’da yaptığı bir toplantıda da tekrarlamıştır.
Wikileaks belgelerinin ortaya koyduğu bir diğer husus ise bu tavizin tek taraflı olarak Filistin Yönetimi’nin tercihi olmadığıydı. ABD’den gelen baskı Filistin Yönetimi temsilcilerine fazla alternatif bırakmamıştı. Ahmet Kurey 16 Temmuz’da Washington’da gerçekleşen ikili görüşmede Kudüs karşılığında Maale Adumin yerleşim bölgesinin Filistin tarafında kalmasını önerdiğinde, Condoleezza Rice, “Hiçbir İsrail liderinin Maale Adumin’i terk edeceğini sanmıyorum.” cevabını vermiştir. Daha da önemlisi Kurey bu cevaba, “Ya Filistinli lider?” diye tepki verdiğinde Rice’ın, “O zaman bir devletiniz olmayacak.” karşılığını vermiş olmasıdır.
Belgelerden anlaşıldığı üzere Filistin Yönetimi sadece bir “devlet” karşılığı Kudüs’ü, bir kısım Batı Şeria toprağını ve mültecilerin geri dönüş hakkını masaya koymamış, aynı zamanda Hamas’la mücadelesinde İsrail ve ABD ile işbirliği halinde olmuştur. Livni 7 Nisan 2008’de İsrail ve Filistin tarafları arasında Kudüs’te yapılan bir görüşmede İsrail’in politikasını açık bir şekilde Ahmed Kurey’e aktarmıştı: “Bizim stratejimiz sizi güçlendirmek ve Hamas’ı zayıflatmaktır.”
Yine Filistin Yönetimi, Hamas karşısındaki bu üçlü ittifakta (ABD-İsrail-Filistin Yönetimi) görevini nasıl yerine getirdiğini ikili görüşmelerde sık sık dile getirmiştir. Kudüs’te 11 Şubat 2008’de Filistin ve İsrail tarafları arasında yapılan bir başka ikili görüşmede Filistinli temsilciler Hamas’la mücadele noktasında neler yaptıklarını sayarken, bir türlü İsraillilere yaranamamaktan şikâyet etmişlerdir. Filistin Sivil Polis Başkanı Hazem Atallah, “Batı Şeria’da elimizde geleni yapıyoruz ama siz bunu takdir etmiyorsunuz. Tutuklamalar yaptık, silahlara el koyduk, Hamas’a yakın güvenlikçileri görevden attık.” demiştir.
KENDİ HALKINI ÖLDÜREN YÖNETİM
Wikileaks belgelerinin ortaya koyduğu daha vahim bir durum da Filistin Yönetimi’nin Hamas’la mücadele noktasında kendi vatandaşlarını öldürebildiği, hatta bazı Filistinlilerin öldürülmesi noktasında İsrail ile işbirliği yapmış olduğudur. Filistin Yönetimi’nin ABD heyeti ile 17 Eylül 2009’da yaptığı bir görüşmede Saeb Erakat, Hamas’la mücadele noktasında “zaman ve çaba harcadıklarını hatta düzen ve hukuku sağlamak için kendi insanlarını bile öldürdüklerini” anlatmıştır. Erekat’ın bahsettiği konu Hamas’ın İslamî okullarına ve sağlık birimlerine en büyük maddi kaynağın akmasına neden olan zekât kurumunu Filistin Yönetimi olarak kontrol etmeye çalıştıklarıydı ve bu uğurda Filistinlileri öldürmekten de kaçınmamışlardı.
Belgeler 2005 yılında Hamas’a yakın El-Aksa Şehitleri Tugayı üyesi Hasan Madhoun’un öldürülmesi noktasında Filistin ve İsrail’in nasıl işbirliği içinde çalıştıklarını da ortaya çıkarmıştır. Buna göre dönemin İsrail Savunma Bakanı Shaul Mofaz, Filistin İçişleri Bakanı Nasır Yusuf’tan bu kişinin öldürülmesini açıkça istemiş, fakat Filistin Yönetimi kapasite yetersizliğini gerekçe göstermiştir. İsrail ise Madhoun’u 5 ay sonra öldürmüştür. Saeb Erakat, İsrail’le yapılan bu tür işbirliklerini daha sonra yukarıda bahsi geçen 17 Eylül tarihli görüşmede şu kelimelerle açıklamıştır: “Tek bir otorite, tek bir güç, tek bir hukuk kurmak için Filistinlileri öldürmek zorundaydık.”
Filistin Yönetimi’nin en büyük şansı bu belgelerin sızdığı tarihte gündemin Ortadoğu’daki devrimlere kaymasıydı. Fakat bu şansı bile yukarıda ifşa edilen “suçlarını” örtmeye yetmeyecektir. Filistinliler Kudüs’ten vazgeçen, İsrail’le işbirliği yapan ve kendi vatandaşlarını dahi öldürebilen bir yönetimi kolay affetmeyeceklerdir. El-Fetih, Yaser Arafat’ın ölümünden sonra büyük ölçüde Filistinliler arasında etkinliğini kaybetmişti, bu son belgeler ise artık bir daha toparlanmasının imkânsız olduğunu gösteriyor.