Anlayış, Mart 2010, Sayı 82
lber Ortaylı, Halil İnalcık ve daha birçok tarihçinin dillendirdiği “asker millet” argümanı, tarihin semptomlarını seçmeci bir okumaya tabi kılarak bunların hakikate dönüşltürülmesi sürecinden başka bir şey değil.
GEÇTİĞİMİZ günlerde MHP’nin siyaset okulunda konuşan tarihçi İlber Ortaylı’nın “Biz asker milletiz. Asker düşmanlığı pompalanıyor. Açılım lafları boştur. Sivil siyaset olmazsa darbe normaldir.” ifadelerini kullanması basında “şok açıklamalar” başlıklarıyla karşılık buldu. Konuşmasında “asker millet” olmanın Türklerin en önemli vasfı olduğunu belirten Ortaylı, “Askerî vasıflarını kaybetmiş Avrupa, bizde bulunan bu vasfın da yok olmasını istiyor” diyerek askere yönelik “kampanya”nın dışarıdan yürütülen bir proje olduğuna da işaret ediyordu. Yine resim, heykel ve musikisi olmayan, filozof dahi yetiştiremeyen, fakat elinde “ölmeyen sanat”ı yani askerliği olan bir toplumun, Batı’dan gelen bir “kışkırtma” ile karşı karşıya olduğuna dikkat çekiyordu.
Bu ve benzeri ifadeleri ilk kullanan elbette İlber Ortaylı değil. Türkiye’de ordu-siyaset ilişkileri üzerinde araştırma yapan birçok yazar, ordunun “tarihsel rolü”nden, “Türklerin en az iki bin yıllık savaşçı bir toplum olma özelliği”nden ve “Türk milletini topyekun ordu saymak gerektiği”nden bahsedegeldi. Batılı birçok yazar da benzer bir analize giderek orduyu Türk milletinin ayrılmaz bir parçası olarak değerlendirdi. Örneğin Türkiye üzerine çalışmaları ile bilinen Gareth Jenkins, “Ordunun Türk tarihinde daima merkezî bir rol oynadığı”nı ileri sürdü ve bu argümanını Türklerin Orta Asya’da tarih sahnesine “bir ulus değil, bir ordu” olarak çıkması ve Osmanlı’nın da zaten “başka her şeyden önce bir ordu” olduğu tespitleri üzerinde temellendirdi.
Devamını okumak için aşağıdaki linkte tıklayınız.
(Anlayış) Asker Millet, Tarihin Semptomlarından Kimlik Üretmek [Ali Balcı]
Etiketler | Asker-milletmilitarizmordu |